Kriyocerrahi yeni bir alan değildir. Doku yok edilmesinde sıfır altı soğukluk kullanımı 19. yüzyılın başlarına dayanır. Genellikle cerrahlar açık ameliyatı tercih etseler de Kriyocerrahi de giderek yaygınlaşmaya başlamıştır.
İnvaziv özelliği oldukça az olan bu yöntem istenmeyen dokulara deri içi yolu ile kriyo millerinin yerleştirilmesi ile gerçekleştirilir. Bu millerin içerisinde sıvı nitrojen olan soğutucu bulunur. İstenmeyen dokuyu kaplayan bu soğutucu o bölgedeki hücreleri öldürür.
Cerrahi uzmanı prosedür sırasında MRI yardımı ile milin doku içerisindeki ilerleyişini izler. Sıcaklı düştükçe hücrelerin içerisinde kristaller oluşmaya başlayabilir. Doku donmuş şekilde bir süre bırakılır ve ardından hücreler öldükten sonra çözülür. Büyük tümörler için bu işlem 2 veya 3 seans olmak üzere uygulanır. Tümör karın boşluğunda bırakılabilir veya geleneksel yöntemlerle işlem sonrası alınabilir.
Bu prosedürün en önemli avantajlarından birisi ağrı ve kanamaların oldukça az olduğu invasif olmayan bir işlem olmasıdır. Normal ameliyata giremeyecek kişiler ve yaşlılar için oldukça elverişli bir teknik olan kriyocerrahi sırasında tümörlü doku etrafındaki sağlıklı hücre ve dokulara diğer yöntemlere oranla daha az zarar gelir. Günümüzde kriyocerrahi birçok kanser türünün tedavisinde kullanılmaktadır.
Kriyocerrahi Teknoloji
Kriyocerrahi, düşük sıcaklık kullanılarak hedef dokuların dondurulmasını ve hücre ölümünün sağlanmasını amaçlayan bir tedavi yöntemidir. Bu işlem sırasında, hücre ölümü yaklaşık *-20°C’de başlamaktadır. Ancak, etkili bir kriyoterapi için dokunun final sıcaklığının -20°C’nin altında olması gerekmektedir. Hücre tipine bağlı olarak, ısının belirli bir süre -20°C’nin altında tutulması, hücre içi değişikliklerin oluşmasına ve yeterli düzeyde hücre yıkımına zemin hazırlamaktadır. Tedavinin başarısını artıran temel faktörlerden biri, sıcaklık değişimlerinin son derece hızlı gerçekleşmesidir; genellikle 50-100°C/dk hızında soğutma sağlanarak hücresel tahribatın etkinliği artırılmaktadır.
Kriyocerrahi, özellikle morbiditesi düşük olan prostat kanseri tedavisinde başarılı sonuçlar veren bir yöntem olarak öne çıkmaktadır. Hastalığın erken evrelerinde, kriyoterapi uygulamalarının tedavi etkinliğinin daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Bununla birlikte, kriyoterapinin beyin, bronş, kemik, pankreas, böbrek ve rahim gibi farklı organlarda da kullanımı giderek artmaktadır. Ancak, bu alanlarda henüz sınırlı sayıda vaka üzerinde çalışılmış olup, yöntemin yaygınlaşması ve tedavi protokollerinin daha etkin hale getirilmesi için bilimsel araştırmaların devam etmesi gerekmektedir. Kriyocerrahinin kanser tedavisindeki rolü giderek daha fazla ilgi görmekte olup, minimal invaziv özellikleri sayesinde gelecek yıllarda daha geniş bir kullanım alanına sahip olması beklenmektedir.